Sohbetlerinin soru cevap kısmına başlamadan Murat Ülker moderatörlük yapmaya başlayınca, Gazeteci Candaş Tolga Işık, en sevdiği tatlının Ülker çikolatalı gofret olduğunu dile getirdi. Bunun üzerine Murat Ülker de en sevdiği çikolatanın ‘Çokonat’ olduğunu itiraf etti.
Halley çikolataların da Ülker Çikolatalı Gofret kadar sattığını açıklayan Ülker ‘ikinci sırada’ dedi.
Gazeteci Candaş Tolga Işık sohbetin başında Yıldız Holding’in 5 kıta 98 ayrı ülkeden çalışan bulunduğunu hatırlattı ve bu başarı öyküsünün detaylarını öğrenmek isteyerek, “Tarihsel perspektiften baktığınız zaman çeşitlilik ve kapsayıcılık nereden başlıyor?” diye sordu. Murat Ülker, “Aslında kutsal kitaplara bakarsan hepimiz bir aileydik. Bir anne babanın çocuklarıyız. Çeşitlilik, kapsayıcılık deyince hakikaten bir düşünmek lazım” diyerek cevaplamaya başladı.
“ÇEŞİTSİZLİK=EŞİTSİZLİK”
Çeşitsizliğin eşitsizlik olduğunu söyleyen iş insanı Murat Ülker, “Yani hakikaten herkesin kendisini bir düşünüp, kendisinden bir değerlendirme yapması gerekiyor. Kendisini nasıl görüyor, nereye koyuyor? Mesela bilmediğimiz bazı şeyler var. İstanbul’da, Suriçi’nde birkaç yüzyıl önce sadece Türkler ata binebilirdi, başkaları binemezdi. Bu çeşit değil yani, bu çeşitsizlik oluyor, eşitsizlik oluyor. Böyle problemler var tarihte. Mesela eski tablolar var, bu zamana kadar gelmiş. Venedikli tüccarlar bir çeşit olsun diye, bir statü sembolü olarak ne koymuşlar? Güzel bir Türk halısı ve mavi kaftanlar. Çünkü mavi çok pahalı bir boya. Bak mavi boya verdim, boyuyorlar beni böyle diye. Yani her yerde insanlar buna bakmışlar. Bir sembol, bir statü, bir şeyle öne çıkmak, tanıtmak istemişler. O zaman ne olabilir? Acaba bundan dolayı bir ayrımcılık mı olur? Yoksa bir zenginlik mi olur? Yani her şey aslında sizin kendinizi nasıl gördüğünüzde, nasıl anladığınızda bitiyor. O çok mühim. Eğer bu farklılıkları gördüğünüzde neden farklı demek yerine, aa ne güzel farklı, ben bundan ne edinebilirim ne öğrenirim derseniz, o zaman biz 80 bin kişi bir arada çalışırken, 80 bin ayrı birey olarak bu güçlerin bileşkesi de bizi çok güçlü yapıyor. Ama yoksa herkes aynı olsun dersek, sonuçta bir kişiyiz. 80 bin de olsa” dedi.
“SAĞ ELİNDEN YİYEN SOL ELİNDEN YİYEN GİBİ”
Gazeteci Işık, Murat Ülker’e “Bir yandan da şu yok mu ama? Şimdi baktığınız zaman dünyanın birçok yerinde birçok sizin gibi küresel bir firmada herkes farklıklar zenginlik diyor. İşte çeşitlilik, kapsayıcılık falan bunların hepsi çok konuşuluyor. Hatta duvarlara yazıyorlar şirket değerleri diye sizinki gibi. Ama iş uygulamada pek de öyle olmuyor. Yani dünyanın geneline baktığınız zaman dünyadaki insanlar birbirlerinin farklılıklarından çok mutlu insanlarmış gibi bir dünyada yaşamıyoruz öyle değil mi?” sorusunu yöneltti. İş insanı Ülker, “Şimdi bakın Avrupa’nın özgürlük, eşitlik, kardeşlik şampiyonu Fransa’da şu anda okullarda bile hiç kimsenin hiçbir sembolünün olmamasını istiyoruz. Niye? İşte özgürlük olsun ama bu özgürlük değil. Aslında bunları kabul etmek, tahammül etmek demeyeceğim, hoşgörü demeyeceğim çünkü o da bir eşitsizlik getiriyor. Olduğu gibi kabul etmek faydalı bir şey, hatta ne kadar güzel bir şey demek… Yani benim gibi bir salakla bir solak beraber aynı masada oturabiliyorsa güzel bir şey. Yani sağ elinden yiyen, sol elinden yiyen gibi diyorum” yanıtını verdi.
“’ÖN YARGIM YOK DEMEK’ BİR ÖN YARGI”
“Çeşitliliğin kapsayıcılığının önünde bir engel de önyargılar. Siz burada önyargılarla baş etme noktasında nasıl bir yol haritasını izliyorsunuz?” sorusuna Murat Ülker, “Aslında önyargılarımız var mı diye sorsam herkes yok canım diyecek. İşte bu önyargı. Onun için şöyle düşünmek lazım. Yani sıfırdan düşünebilmek, insanın kendini sıfırlayabilmesi gerekiyor” cevabını verdi. Candaş Tolga Işık bunun üzerine Ülker’e, “Sizin hiçbir zaman önyargınız yok mu hiçbir konuda? Murat Ülker’in bu gününe gelişinde en çok duyduğu ya da yüzleşmek zorunda kaldığı ön yargı neydi?” sorusunu yöneltti. “Ön yargım yok demek bir ön yargı” diyen Ülker, “Yani her gün oluyor bir şeyler. Ya neden böyle davranıyorum, neden böyle yapıyorum? Mesela genelde haklı olduğuma inanırım. Ama tabii bu kadar adam var benim haksız olduğumu söyleyen. Kabul ediyorum. En yakınımdakiler söylüyor. Ön yargı değil, ön yargılı davranışlarım var. Hasan Hüseyin bunu yapsın diyorum. Yok organizasyon artık değişti, Hasan Hüseyin o işi yapmıyor artık diyorlar. Başka biri yapıyormuş. Böyle davranışlarım var arkadaşlarım ikaz ediyorlar. Çünkü bu yaşayan bir organizma. Organizasyon değişiyor, şirket değişiyor” ifadelerini kullandı.
“Bir gün Suudi Arabistan’daki fabrikaya gidiyorsunuz. Oradan Londra’ya geçiyorsunuz. Ondan sonra Amerika’ya gidiyorsunuz. Beş kıtada faaliyet gösteren bir operasyon aslında bu ve biraz önce de söyledim ben, 98 küsur ülke insanı çalışıyor. Farklılıksa bundan daha farklısın bulmak çok zor” diyen Işık’a, Ülker, “Farklılıkları fark etmek aslında çok eğlenceli de olmuyor. Enteresan oluyor. Mesela ben yakın zamanda başlayayım, sonra geriye doğru gideyim. İngiltere’ye ilk gittiğimde bir şeyler anlatıyor falan, anlayamıyorum. Ben bunu bir sorayım diyorum. Bir dakika diyorum. Bu nasıl olacak diyorum. Karşıdan cevap. Bu çok güzel bir soru. Ha diyorum bak iyi bir yere dokunmuşum da cevap verecek acaba. Biz size bunu sonra açıklayalım diyor. Yani bu şu demek, bunu niye soruyorsun ya? Yani kastedileni anlamak lazım. Mesela Araplarda giderdim ben, işte iş konuşacağız, iş yemeği gibi yani evde gidiyorsunuz ama yemek de yiyeceğiz. Yemek ne zaman gelecek? İşte yemek yiyelim, karımızın doysun, konuşalım diye bekliyorum. Araplarda duruyorlar, bekliyorlar. Sonra gece saat 12’ye doğru yemek geliyor. Yiyoruz. Hani işte karnımız doydu, uykumuz geldi ama konuşalım derken herkes ayakkabısını alıp gidiyor. Dedim niye böyle? Dediler bizde en son yemek yenir, ondan sonra oturmak ayıptır. Demek ki aç karnına konuşmamız lazımmış, öğrendik. Bizde tam tersidir. 40 yıl önce Venezuela’ya gitmiştim. Nereden icabettiyse bizde bir laf vardır dedim. Hocanın söylediğini yap, yaptığını yapma dedim. Bizde de papazlar için aynı şeyleri söylüyorlar (…)” diye konuştu.
patronlardunyasi.com